Haberler

Irkçı Ümit Özdağ tutuklanmış

Dünyanın birçok yerinde, bir siyasetçi ya da kamuya mal olmuş bir figür hakkında soruşturma başlatıldığında, toplum ve siyasiler genellikle bu sürece mesafeli durmayı tercih eder. Özellikle Avrupa’da, medeni toplumlar yargının işleyişine müdahale etmez, sürecin tamamlanmasını bekler. Ancak Türkiye’de bu durum, oldukça farklı bir şekilde işlemektedir. Son olarak, Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ’ın tutuklanma süreci, bu farklılığı bir kez daha gözler önüne sermiştir.

19 Ocak 2025’te Antalya’da düzenlenen Zafer Partisi İl Başkanları Çalıştayı’nda yaptığı konuşmada, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve AK Parti hükümetine yönelik sert eleştirilerde bulunan Ümit Özdağ, 22 Ocak Pazartesi günü Ankara’da “Cumhurbaşkanına Hakaret” suçlamasıyla gözaltına alındı. Aynı gün İstanbul’a getirilen Özdağ, Salı günü Çağlayan Adliyesi’nde hakim karşısına çıktı. Savcılık, Özdağ hakkında “halkı kin ve düşmanlığa tahrik” suçlamasıyla tutuklama talep etti ve mahkeme Özdağ’ın tutuklanmasına karar verdi.

Özdağ’ın tartışmalara yol açan konuşmasında, Cumhurbaşkanı Erdoğan ve hükümeti hedef alan şu ifadeler dikkat çekti:

“Son 1.000 yılda gerçekleşen hiçbir Haçlı Seferi, Erdoğan’ın ve AKP’nin Türk milletine ve Türk devletine verdiği zararı vermemiştir. Erdoğan, tarikat ve cemaatlerle devleti bölmüş, milyonlarca sığınmacıyı Anadolu’ya sokarak Türk milletinin kültürünü tahrip etmiştir.”

Bu sözler ve daha önceki sosyal medya paylaşımları, savcılık tarafından “halkı kin ve düşmanlığa tahrik” suçlamasının gerekçesi olarak soruşturma dosyasına eklendi. Özdağ’ın söylemleri, yalnızca siyasi bir tartışma yaratmakla kalmamış, toplumsal kutuplaşmayı da körüklemiştir.

Ümit Özdağ’ın tutuklanması, Türkiye’de yargının işleyişine dair hassas dengeleri bir kez daha gündeme getirmiştir. Ancak bu süreçte, bazı siyasi aktörler ve destekçileri yargı kararını tartışmaya açarak meseleyi siyasi bir çekişme haline getirmiştir. Halbuki yargı süreçleri, siyasi hesaplaşmaların aracı değil, adaletin sağlanacağı tarafsız alanlardır.

Türkiye’deki en büyük sorunlardan biri, yargı ve devlet kurumlarının sürekli olarak siyasi tartışmaların içine çekilmesidir. Bu bağlamda şu gerçeği vurgulamak gerekir: Türkiye’de polis, asker, hakim ve savcılar bir siyasetçinin ya da ideolojinin temsilcisi değildir. Özdağ’ın tutuklanma sürecinde de görüldüğü gibi, yargının aldığı kararlar, devletin tarafsızlığını koruma çabası olarak değerlendirilmelidir. Ancak, siyasi liderlerin ve partilerin bu süreci bir “siyasi malzeme” olarak kullanmaları, hem toplumsal kutuplaşmayı artırmakta hem de devletin tarafsızlığını zedeleyen bir algı yaratmaktadır.

Ümit Özdağ’ın özellikle Suriyelilere yönelik ayrımcı ve ırkçı ifadeleri, halkın bir kesimini hedef alan nefret söylemleriyle toplumsal barışı zedelemiştir. Bu tür açıklamalar yalnızca hukuki açıdan değil, toplumsal dayanışma açısından da sorgulanmalıdır. Irkçılık ve nefret söylemlerinin demokratik bir toplumda yeri olmamalıdır. Yargının bu konuda kararlı bir tutum sergilemesi, toplumun farklı kesimlerini bir arada tutan değerlerin korunması açısından hayati öneme sahiptir.

Yargı süreçlerinin tarafsızlığına saygı duyulmalı, siyasiler ve kamuoyu, süreci manipüle etmek yerine adaletin işlemesini beklemelidir. Devlet kurumları bir siyasi figürün ya da partinin temsilcisi değil, halkın hizmetindeki bağımsız yapılardır.

Toplum ve siyasetçiler, bu tür olaylarda sağduyulu bir tavır sergileyerek hem toplumsal barışa hem de hukukun üstünlüğüne katkıda bulunmalıdır. Yargının siyasallaştırılmadan, devletin tarafsızlığını ve toplumun huzurunu koruyacak şekilde işlemesi, Türkiye’nin geleceği için hayati öneme sahiptir.

Suat Bezeng

Aktif Media Başkanı / Gazeteci - Yazar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu