HaberlerYazarlar

Halkçı Devlet Düzeninde her şey bedava: Bir hikaye bir gerçek!

BİRİNCİ BÖLÜM: BUGÜNÜN DÜNYASI

Ahmet, sabah saat altıda, telefonundaki gürültülü alarm sesinden uyandı. Karanlıkta gözlerini ovuşturdu, gece boyunca tam dinlenememişti. Yataktan kalkarken aklından “Faturaları nasıl ödeyeceğim, market masrafını nasıl çıkaracağım, kirayı yetiştirebilir miyim?” gibi düşünceler geçti.

Mutfaktaki küçük masaya oturdu. Kahvaltı için çay ve ekmekten fazlası yoktu. Peynir, zeytin gibi şeyler bile artık lükse giriyordu. İçini çekti, “Eskiden bunlar hep soframda olurdu.” dedi kendi kendine. Kapıyı çekip çıkarken elleri boş, cüzdanı da sanki hep boş gibiydi.

Otobüs durağına yürürken soğuk bir rüzgâr yüzüne çarptı. Karşılaştığı herkesin suratı asıktı, herkes geçim derdinde. Otobüse bindi, tıklım tıklım doluydu. Ayakta sıkışmış halde, yine işe geç kalmamak için dua etti. “Bu hayat böyle mi geçecek?” diye düşünürken içini bir sıkıntı kapladı.

Gün boyu çalıştı, öğlen sıcağında ucuza bir sandviç yedi, akşam saatlerinde eve döndüğünde beli ağrıyordu, başı da zonkluyordu. Sofa üstüne yığıldı, telefonda sevdiklerinin güler yüzlü fotoğraflarına baktı. “Ziyaretlerine gitmeyi özledim ama yol masrafı, bilet parası…” dedi hüzünle.

Gece on birde yatağa girerken “Sabah yine aynı döngü…” diye iç geçirdi. Yarın da böyle, ertesi gün de, haftaya da… Sanki hiç değişmeyecek gibiydi. Ama birden bire bir şeyler oldu ve “Halkçı Devlet Düzeni” dedikleri bir şeyler insanların hayatına girdi.

İKİNCİ BÖLÜM: HALKÇI DEVLET DÜZENİ’NDE BİR GÜN

Her birey gibi Ahmet’te, sabah istediği saatte gözlerini açtı. Perdelerden içeriye güneş sızıyordu. Kendini dinç ve huzurlu hissediyordu. Çünkü artık geçim derdi, kira, faturalar diye bir şey yoktu. Devlet, barınma, sağlık, eğitim ve temel ihtiyaçlar gibi her şeyi halkın hakkı olarak garanti altına almıştı.

Mutfağa geçti, bal, tereyağı, peynir ve taze ekmekle keyifli bir kahvaltı hazırladı. Şaşırdı, çünkü eskiden bunlar pahalıydı, şimdi ise hepsi en sağlıklı haliyle karşısındaydı. “Böyle yaşamak meğer ne kadar güzelmiş.” diye düşündü.

Saat on birde “Ne yapmak istiyorum?” diye kendine sordu. Çalışmak mı? Gönüllü bir projeye katılmak mı? Yoksa dünyayı gezmek mi? Havaalanına gitmeye karar verdi, çünkü ulaşım tamamen bedavaydı ve dünyanın neresine gitmek istese tek bir engel yoktu. Vizeler, biletler, parası olan-olmayan ayrımı hepsi tarihe karışmıştı.

Öğlen birde Asya’da, bir tarihi tapınakta meditasyon yaptı. İki saat sonra Afrika’ya geçip safariye katıldı. Akşamüstü Avrupa’da bir müzik festivaline uğradı. Yorgunluk hissedince bir sahil kasabasında deniz kenarında dinlendi. Hepsi aynı gün içinde. Çünkü artık herkes özgürdü, sınırlar, paralar, engeller kalkmıştı.

Gece saat on birde, o sahil kasabasında denize nazır bir odada uykuya daldı. Gülümseyerek, “Yarın yeni bir dil öğrenmeye başlasam mı, yoksa uzay bilimleri merkezine mi gitsem?” diye düşündü. Çünkü artık insanlar sadece yaşayabilmek için değil, gerçekten yaşamak için vardı.

Böylece Halkçı Devlet Düzeni, hayatta kalmanın ötesine geçip hayatı doyasıya yaşamayı mümkün kılıyordu. İş, para, borç, vize, bilet… Hepsi geçmişte kalmış birer ayrıntıydı. Devlet, insanlara yük olmak yerine onların mutluluğunu sağlayan bir destekçiye dönüşmüştü.

Suat Bezeng

Aktif Media Başkanı / Gazeteci - Yazar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu