Özellikle Flaman bölgesinde, yapılan çeşitli araştırmalar, etnik kökene dayalı ayrımcılığın ne denli yaygın olduğunu ortaya koyuyor. 2020’de Flaman bölgesinde başlatılan sahte başvuru testleri, göçmen kökenli kişilerin, Flaman isimlere sahip kişilerden daha düşük oranda ev kiralayabildiklerini net bir şekilde gösterdi. Öyle ki, kiralık ev başvurularının %43’ü yalnızca adayın kökenine dayalı olarak reddediliyor. Ayrımcılık oranları, büyük şehirlerde daha da yüksek, örneğin Anvers ve Gent’te %64’e kadar ulaşıyor.
Unia’nın 2021 yılı raporunda, konut piyasasındaki ayrımcılığın, esasen maddi durum ve etnik kökene dayalı olarak yoğunlaştığı belirtiliyor. Kiraya verenler, sosyal yardım alan ya da işsizlik maaşıyla geçinen bireyleri genellikle doğrudan reddediyor. Bunun yanında, Fas kökenli veya Müslüman isimlere sahip bireyler de büyük bir ayrımcılık dalgasıyla karşılaşıyor. Özellikle Flaman bölgesindeki ayrımcılık, Belçika’nın bu bölgesini bu sorunla en çok anılan yer haline getirdi. Buna karşın, yetkililerin aldığı önlemler ve uygulamaya koyduğu politikalar, sorunun kökünü kazımaktan uzak görünüyor.
Yetkililerin Çabaları Yetersiz mi?
Flaman bölgesinde, 2024 yılı için “mystery shopper” testleri başlatıldı. Bu testlerde, yabancı isimler kullanılarak ev kiralama başvuruları yapılmakta ve elde edilen reddedilme oranları ayrımcılığın boyutlarını gözler önüne sermekte. Ancak bu testlerin, ayrımcılığı sonlandırmaya yönelik daha büyük bir adım olması gerekirken, sadece buzdağının görünen kısmını ortaya çıkardığı eleştiriliyor.
Unia’nın yıllık raporları bu ayrımcılığa karşı önemli belgeler sunmasına rağmen, birçok mağdur, yetkililerin bu raporları yeterince ciddiye almadığı görüşünde. Ayrımcılık raporları artarken, buna karşı somut adımların yetersiz kaldığı görülüyor.
Sonuç olarak, Belçika gibi bir AB ülkesinde, yabancılara karşı bu tür ayrımcı uygulamalar yalnızca bireyleri mağdur etmekle kalmıyor, aynı zamanda AB’nin eşitlik ve insan hakları ilkelerine ciddi bir darbe vuruyor.